X KAPAT
X KAPAT
Karabük'e Hoşgeldiniz... Karabük Seni Bekliyor! Hemen üye olun veya giriş yapın...
Facebook İle Oturum Açın
veya
Şifremi Unuttum
Kayıtlı Değil misiniz? Hemen Hesap Oluşturun

Hikayeler

Cinci Hoca

Safranbolu’da 1590-1610 tarihleri arasında doğan Hüseyin Efendi, o bölgenin ileri gelenlerinden Vâiz Şeyh Karabaş İbrahim Efendi’nin torunu, Şeyh Mehmed Çelebi’nin oğludur. İlk eğitimini babasından almıştır, edindiği ilk sihir ve efsun ile ilgili bilgiler yine babasındandır. Sonrasında daha iyi bir eğitim alabilmek için İstanbul’a, Süleymaniye medreselerinden birine gitmiştir. Burada kuvvetli nefesi ile tanınmaya başlamıştır. Hocasının İzmir kadılığına tayini üzerine geçimini hastalara dualar okuyup şifa dağıtarak sağlamaya başlamıştır ama bir yandan da efsun ve sihir işlerine olan ilgisini kaybetmemesi, bu işlerle uğraşması yeni hocası ve diğer müderrisler tarafından hoş karşılanmadığından medreseden mezun olamamıştır. Fakat bu konudaki şöhretinin yayılmış, hatta saraya kadar ulaşmış olması tüm hayatını değiştirmiştir. O dönemde psikolojik rahatsızlık geçiren Sultan İbrahim’in tedavisi için Valide Kösem Sultan tarafından saraya çağrılmıştır. Erkek kardeşleri IV. Murat tarafından öldürüldüğü için, şehzadelik döneminde kafes hayatı yaşamış olan Sultan İbrahim 25 yaşında padişah olduğunda o güne kadar yaşadığı korkular sebebi ile ağır psikolojik rahatsızlıklar geçiriyordur. Kösem Sultan’ın çağrısı üzerine saraya gidip tesirli dualar okuyarak padişahın içsel rahatlamasını sağlaması ile Hüseyin Efendi’nin şöhreti tüm ülke çapında duyulmuştur. Padişah bu olay sonrası Cinci Hoca Hüseyin Efendi’den büyük iltifatla bahsedip, ikameti için Madmud Paşa Camii yanına bir saray inşa etmiştir. Medrese eğitimini bile tamamlamamış olmasına rağmen Hüseyin Efendiyi Süleymaniye medreselerinden birinin müderrisliğine getirmiştir. Çok geçmeden padişah hocalığına ve Galata kadılığına tayin edilmiştir. Padişahın emri ile eski Anadolu kazaskerli Karaçelebizâde Mahmud Efendi’nin kızı ile evlenmiştir. Kendine rakip gördüğü Kemankeş Mustafa Paşa’yı katlettirdikten sonra nüfusu iyice artmış, Anadolu Kazaskerliğine getirilmiştir, Galata kazası da arpalık olarak üzerine kalmıştır. Bir süre sonra hakkında çıkan rüşvet ve suiistimal dedikodularının saraya kadar ulaşması sonucu kazaskerlikten alınmış, ikameti için yapılan saraydan çıkarılmış ve İzmit’e sürülmüştür. Birkaç gün sonra İstanbul’a dönmesine izin verilse de bu defa da Gelibolu’ya sürülmüştür. Geçen 10 günün sonunda Sultan İbrahim’in izniyle yeniden İstanbul’a dönmüştür ama bir süre sonra padişahın tahttan indirilip öldürülmesi üzerine destekçisiz, koruyucusuz kalmıştır. IV. Mehmed tahta çıkması sebebiyle kapıkulu askerlerine verilecek bahşiş için kendisinden 200 kese akçe istemiştir fakat Hüseyin Efendi parası olmadığını öne sürerek istenilen meblağı ödemeye yanaşmamıştır. Durumun kötüye gittiğini anlayan Hacı Nûrullah’ın uyarısı üzerine ayarı düşük, eksik, silik paraları ve kırık altınları ayırıp bir miktar vermeye razı olmuştur. O dönemin veziriazamının emri üzerine evi basılmıştır, paniğe kapılan Cinci Hoca Hüseyin Efendi dama çıkmış, altı metre yükseklikten atlayarak komşusunun evine sığınmıştır ama burada da yakalanmış feci şekilde dövülerek sadrazamın huzuruna götürülmüştür. Sadrazam tarafından yeniden istenilen 200 kese akçeyi vermek istemeyince hapsedilmiştir. Hapisteyken veziriazama kendisini yeni padişaha hoca yaparsa kendisine 100 akçe verebileceğini bildirmiştir ama bu teklifi de kabul görmemiştir. Evine yapılan aramada bohçalar, sandıklar dolusu altın ve mücevherler, elliden fazla samur kürkü bulunmuştur. Rüşvet ve suistimal dönemi iyice araştırılmış, padişahtan aldığı hediyelerle paralar hesaplanmış nakit varlığının 3000 keseden fazla olduğu anlaşılmıştır. Hapiste yapılan işkenceler ve ölüm tehditleri üzerine paraların bulunduğu yeri söylemiştir. Gerçekten on iki güğüm çil akçesiyle 70.000 kuruşunun bulunduğu görülmüştür. IV. Mehmed’in tahta çıkma bahşişi için dağıtılan bu paralar bir süre halk ağzında ‘’cinci akçesi’’ adıyla dolaşmıştır. Bir süre daha hapiste yattıktan sonra manevi gücünden çekinildiği için Habeş eyaletine bağlı İbrim sancak beyliğine tayin edilmiştir. Ancak yolda daha Mihaliç’e vardığında Gut hastalığının şiddetlenmesi üzerine orada kalmasına müsaade edilmiştir. Bir süre sonra İstanbul’a dönmesine izin verilse de döndüğünde mal ve paralarının haksız yere alındığı yolunda ileri geri konuşması ve Sultan İbrahim’in kanını dava amacıyla çıkan ayaklanmaya katılması üzerine sarayda rahatsızlığa sebep olmuş, Ekim 1648 yılında Limnili Hüseyin Çavuş tarafından öldürülmüştür. 
Ölümünden 3 yıl önce memleketi olan Safranbolu’ya  şimdi Cinci Han Otel olarak kullanılan binayı, dönemde han olarak kullanılması için inşa ettirmiştir.

KAYNAK: http://www.cincihan.com/cinci-hoca

 

Pabuç Kusurluysa Dama

UNESCO Dünya Miras Listesi'nde yer alan ve çeyrek asırdır koruma altında olan Safranbolu; hanları, hamamları, evleri, Osmanlı mimarisi, kültürel çalışmaları ile dikkat çekerken aynı zamanda deyimleri ile de dikkat çekiyor.
"En iyi korunan 20 kent" arasında bulunan, Osmanlı'nın parmak izlerini taşıyan, kültürel değerleri ile de ön planda olan Safranbolu, günümüzde hala sıkça kullanılan atasözleri ve deyimlere de öncülük etmekte.
Bilinen geçmişi milattan önce 3 bin yıllarına dayanmakta olan Safranbolu, "zırnık koklatmamak", "komşu komşunun külüne muhtaçtır", "tabakhaneye dışkı yetiştirmek" gibi atasözleri ve deyimlerin çıkış noktası olarak da biliniyor.
Bu deyimlerden en meşhur olanı ise "pabucu dama atılmak" deyimi. 1661 yılında Osmanlı Sadrazamı İzzet Mehmet Paşa'nın tarafından yaptırılan 48 yemeni ustasının bulunduğu Yemeniciler Arasta'sı, bu deyimin çıkış noktası olarak biliniyor.

"Pabuç Kusurluysa Dama"
Lonca sistemi ile yapılan iki uzun ve dar sokaktan oluşan Yemeniciler Arastası'nda 357 yıllık yemeni dükkanlarından sadece bir tanesi yemenicilik üzerine hizmet veriyor. 
Son yemenici olarak da anılan yemeni ustası Erhan Başkaya, "pabucu dama atılmak" deyimini şu şekilde anlatıyor; "Yemeni bazı bölgelerde başörtüsü olarak biliniyor. Bizim bölgemizde ise çarık, ayakkabı olarak geçiyor. Dış yüzeyi büyükbaş hayvan derisinden, iç astarı ise keçi derisinden yapılıyor. Burada yapılan yemeniler Kurtuluş Savaşı'ndaki askerlerimize de gece gündüz çalışarak gönderilmiş. Geçmişte de buradan alınan, tamir edilen yemeni kusurlu çıktığı zaman çarşıda bulunan esnaflardan heyet oluşturulmuş. Hem usta, hem de müşteri dinlenildikten sonra eğer müşteri haklıysa ücreti ödenir ve ustanın yaptığı kusurlu pabuçlar, dükkanın damına atılırmış. Bunu gören halk o dükkandan alışveriş yapmaz, usta kazancından olur ve gerçektende pabucu dama atılır, unutulur gidermiş." dedi.

"Bu Sanatın Pabucunu Dama Attırmayacağız"
Kültür ve sanatsal değeri olan, kaybolmaya yüz tutmuş meslekler Karabük İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından koruma altına alınırken, yaşatılması içinde çalışmalar düzenleniyor.
Bu çalışmalara da 38 yıldır yemenicilik yaparak destek veren son yemenici Erhan Başkaya, "pabucu dama atılmak" deyiminin gerçeğe dönmemesi için elinden geldiğini yaptığını ve yapacağını ifade etti.
Bu mesleği yaşatmakta yalnız kaldığını ifade eden Başkaya son olarak oğluna da bu mesleği aşılayarak, yemenicilik mesleğini devam ettireceğini, bu mesleğin pabucunun dama atılmaması gerektiğini vurguladı.
Haber: Nurhan Çetinkaya

KAYNAK : https://www.ajanskarabuk.com/pabuclar-dama-ilk-safranbolu-da-atilmis/1050

 

Bahaddin Gazi Hazretleri


Her yörenin bir manevi büyüğü vardır.Karabük’ün manevi kurucusu ve sahibi de Bahattin Gazi Hazretleri kabul edilir.Bahattin Gazi Hazretleri Horosan’dan Karabük’e gelen bir Allah dostudur.
Rivayete göre Karabük 13 haneli bir köy iken Karabük Köyü Mahallesine yerleşmiş ve burada çobanlık yapmaya başlamıştir.Onun kerametini ortaya çıkartan iki olay ise Karabük Köyü’ne yaptırdığı cami ve Kayabaşı Köprüsü inşaasıdır.Bu büyük Allah dostu köprünün mimarı ve ustasıdır.Köprünün ayaklarını bizzat taştan kendisi örer ve Horosan Harci ile bağlar.Köprünün tahtalarını ise dövme demir ile tutturur.Bu çalışmaları yaparken en fazla dikkat çeken olay ise gerekli olan keresteyi geyiklere taşıtmasıdır.Bu nedenle kendisine “Geyikli Baba” denir.Onun bu işleri nasıl yaptığını merak eden köylüler gece-gündüz demeden onu takip ederler ve ağaçları geyikleri taşıttığını görürler.Kerametin ortaya çıkmasıyla halkın teveccühünün arttığını gören bu büyük Allah dostu ahirete hicret etmeye karar verir.
Vefatından bir kaç gün önce evden çıkar ve hanımına; “Şayet üç gün içerisinde eve dönmez isem,danamı peşimden salıverin,o beni bulur” diyerek evden ayrılır.Nihayetinde de öyle olur,bu mübarek zatın naaşı Karabük’e 28 km uzaklıkta ki Dede Yaylası’nda bulunur ve oraya defnedilir.Türbesi ziyarete açıktır.Ayrıca Bahattin Gazi Vakfı ve Karabük Belediyesi işbirliğinde her yıl “Bahattin Gazi Anma Günleri” düzenlenir.
Karabük Köyü’ne yaptırdığı cami ile Kayabaşı Köprüsü onun tanınmasını ve şöhrete ulaşmasını sağlamıştır. Şöyle ki; Bahaddin Gazi Hazretleri cami yapımından sonra Kayabaşı ile Karabük arasında bir bağlantı kurabilmek için şimdiki Kayabaşı Köprüsü’nün üst tarafında bir köprü yapmaya karar verir. Köylüler de kendisine yardımcı olurlar. Bu Allah dostu bu köprü yapımında mimardır, taş ustasıdır, demircidir, marangozdur, ve de nakliyecidir. Yaptığı köprünün ayakları taştan olup, horasan harcı ile bağlanmış, köprü halen sapasağlam durmaktadır. Köprünün tahtalarını dövme demir’le tutturmuştur. En fazla dikkat çeken olay ise gerekli ağaç ve keresteleri Allah’ın ona lutfettiği kerâmetle ormandaki geyiklere taşıtması’dır.  Bahaddin Gazi’nin bu işleri nasıl yaptığını merak eden köylüler, ormandan gelirken gece önünü beklerler ve keresteleri geyiklerle çektiğini görünce evliyâ olduğunu anlayıp tutum ve davranışlarını değiştirerek, artık ona bir çoban gibi davranmamışlar, bir Allah dostuna gerekli hürmeti göstermişlerdir
Bahaddin Gazi Hazretleri ise, VELİLİK SIRRI herkes tarafından öğrenilip halkın ilgi ve teveccühü artınca, âhirete hicret etmeyi arzu etmiştir. Vefatından birkaç gün önce ailesine “eğer 3 gün içinde eve dönmez isem, danamı salıverin, ve beni bulur!” diye vasiyet ederek evden ayrılır. 

Nihayet Karabük’e 28 Km. uzaklıktaki Dede Yaylası mevkiine kadar gider ve ruhunu Rabb’ına teslim ederek bu âleme vedâ eder. Türbesi burada olup, ziyarete açıktır. Her yıl adına kurulan vakıf tarafından Bahattin Gazi'yi Anma ve Dede Yaylası Şenlikleri düzenlenmektedir.

Kaynak : https://www.karabukhaber.com.tr/bahattin-gazi-geyikli-baba-hazretleri.html